ESKİ DOSTLAR
  YAŞAM
 

 

PROBLEMLERE ODAKLANMAK ile ÇÖZÜMLERE ODAKLANMAK arasındaki fark:


Durum 1: NASA uzaya astronot gönderdiğinde tükenmez kalemlerin yer çekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti (yerçekimi olmadığı için mürekkep kağıdın üzerine akmıyordu).
Çözüm 1: Bu problemin çözümü NASA'ya ilave 12 milyon dolara mal oldu. Öyle bir tükenmez kalem ürettiler ki bu kalem yerçekimsiz ortamda, yukarı yönde, suyun altında ve sıfırın altında 300 C 'ye kadar olan sıcaklıklarda yazı yazmaya olanak sağlıyordu.
Çözüm 2: Peki Ruslar ne yaptı...?? Kurşun kalem kullandılar. )


Durum 2:Japon yönetim sistemindeki en hatırda kalır çalışmalardan bir tanesi Japonya'daki en büyük kozmetik firmalarından birinde yaşanan boş sabun kutusu problemidir. Müşterilerden birisi firmaya, aldığı sabun kutusunun boş olduğu konusunda şikayette bulunmuştur. Yetkililer hemen, üretilip paketlenen sabun kutularını sevkiyat birimine gönderen hattı izole ettiler. Bu sırada bir şekilde bir sabun kutusunun hattan içi boş şekilde geçtiği tespit edildi. Yönetim, mühendislerine problemi çözmesi için talimat verdi..

Çözüm 1: Mühendisler iki kişi tarafından kullanılan yüksek çözünürlükte bir X-ışını cihazı tasarlamak için ciddi uğraş verdiler. Bu sayede hattan geçen bütün sabun kutuları izlenebilecek ve boş olmadıklarından emin olunacaktı.

Çözüm 2: Küçük bir şirketteki sıradan bir isçi aynı problemle karşılaştığında, X-ışını vb karmaşık şeylerle uğraşmadı, onun yerine farklı bir yol buldu. Güçlü endüstriyel bir elektrikli vantilatör alarak hatta doğru yöneltti. Vantilatörü açtığı anda dolu olan kutular hattan geçerken boş olanlar hattın dışına doğru savruldu.
 


Buradan çıkarılacak dersler


- Her zaman basit çözümler arayın
- Problemleri çözmek için mümkün olan en basit çözümü tasarlayın
- Her zaman çözüme odaklanın.

 

 

 
 




Can Dündar'dan...


Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim
için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni
zamanda da... Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma
inanmamaktan geçiyor.

Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan... Nedir bu dayatmalar?

Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin
lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi...

Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'hot'
dediğinde oturmalı kadın... Yâda yumuşatıyorlar;

-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük
olmalıymış yaşı...

Eğitimde de böyle... Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış
layıkı...

EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de
benden önce çöktü...

Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti,

-'Ooo Can bey kapmışınız çıtırı' esprilerine muhatap dahi oldum.

EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim..



Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım... Kulağa gelen müzik
tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran...

Bunu unutmadık biz.

Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene.

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik,

Öfke bitip fırtına durulduğunda 'ama bi de böyle düşün' de dedik fikrimizi
savunurken.

Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan
neferlerdik bu hayatta...

Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği
kadar aldık..

Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan
karşı cins diye sorgulamadık da ama...

Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardına
saklanmış bir 'saygı' vardı daima...

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...

Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık...

Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım
bi gece, misafir odasında...

Gece yarısı kapı açıldı esim;

-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim
buz gibi bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde
yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde
'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...

Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek...

Ve bence doğrusu da bu...

Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız
hariç.

Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...

Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu b elki de 41 inci çift olacaktık o
listede...

Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu
oynanan...

Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...

Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim
sözlerimizle...

Sadece gönlünüzden geçtiğince...

Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;

'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...


CAN DÜNDAR

Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir.
Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder.
Aşağı çekersin omuzların titrer.
Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku
uyumayı başarır...
 
  Toplam 36126 ziyaretçikişi buradaydı!
DOSTLUKLAR UNUTULMAZ.
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol